Hikaye anlatıcılığı (storytelling), bugün tasarımsal başarının anahtarı olarak görülüyor. Hatta hikaye anlatıcılığı dediğimiz şey, tasarım sürecinin kendisi olarak görülüyor. Tamam ama tasarımla hikaye anlatmanın ne gibi bir ilgisi var?

Yakın zamanda bir müşteri görüşmesinde şöyle güzel bir tepki almıştık: “Sanırım sizin yaptığınız şey, bir hikaye yazmanın ötesinde bir hikaye tasarlamak, tasarım yapıyorsunuz siz!” Sonra Walt Disney’den Shakespeare’e, Bill Gates’ten Hemingway’e, Oprah Winfrey’den Virginia Woolf’a kadar tasarım zekasıyla bütün dünyayı etkileyen isimlerin hikaye anlatıcılığını nasıl kullandıkları üzerine konuştuk. Sanki kurumsal bir firmanın toplantı odasında değildik de bir üniversitenin edebiyat ya da sanat kürsüsündeydik. Tabii konuşma, son zamanların popüler konularından biri olan design thinking (tasarım odaklı düşünme) süreçlerine kadar vardı. Çünkü müşterimiz, tasarım derken sadece bir grafikten ya da tipografiden söz etmiyordu.

Müşteri için yaptığımız sunum en fazla beş slayttan oluşuyordu ve daha çok imajlar üzerine konuşuyorduk. Bir iki iddialı cümle dışında başka metin de yoktu. Biz de tıpkı bir design thinker gibi iş süreçlerini ve problemleri yaratıcı ve yenilikçi bir yaklaşımla ele almak için düşündüğümüz fikirler üzerine konuşuyorduk. Görüşme gayet olumlu geçti çünkü hikaye anlatmanın tasarım odaklı düşünme ile yakından ilgisi olduğu ortadaydı.

Şaşkınlık, merak, heyecan gibi duygu durumları, tasarım anlamında bir şeyler inşa eden kişilerin yol haritası gibidir. Bu duyguları ortaya çıkarmanın en kolay yolu da hikaye anlatmaktan geçiyor. Pazarlama iletişimi ile ilgilenen biri için “tasarımın nasıl bir tema üzerine inşa edileceği” bilgisini hikayeler veriyor. Tüketicileri imgeleme, göstergeler, kahramanlaştırma, iyi-kötü, güzel-çirkin gibi karşıtlıklarla etkilemenin en iyi yolu da hikaye anlatmaktan geçiyor.

“Şirket terminolojisinden bıktık usandık, bana iyi bir hikaye anlat”

Bugünün başarılı iş insanlarının kitleleri etkileme gücünü nereden aldıklarını çok iyi biliyoruz. Onlar tutku ve heyecan boyutlarını, merakı ayakta tutan detayları, hafızaya nüfuz etmenin şifrelerini çözmüş durumdalar.

Dünyanın en bilinen “tasarımcı”larından biri olan Steve Jobs, 2007’de MacWorld’de ilk iPhone’un tanıtımını yaptığı sunuma şu sözle başlamıştı: “Arada sırada nadiren de olsa her şeyi değiştiren devrimci bir ürün ortaya çıkar.” (Merak edenler için sunumun altyazılı videosu şurada.)

Belki kendisi farkında bile değildi ama Jobs, o gün stratejik bir hikaye anlatıyordu. Jobs, sunumda Macintosh’tan iTunes’a kadar Apple’ın insanların temel bir ihtiyacını karşılayan çığır açıcı ürünleri nasıl tasarladığına değindi. Oysa bugün pek çoğumuzun yaptığı gibi, şirket terminolojisiyle katılımcıları bıktırabilirdi. Biliyoruz ki izleyicilere stratejik hikayeler anlatmak, sadece kendi bakış açımızı satmaya çalışmaktan on kat daha etkili.

Tasarımcılar, hedef kitlenin ihtiyaçlarını ve motivasyonlarını anlama konusunda hikaye anlatımından yararlanabilirler. İletmek istedikleri mesajları da hikayeler ile vurucu bir şekilde iletebilirler. Hikayeler, tasarım projelerine empatiyi dahil etmenin en isabetli yollarından biridir. Ayrıca, tasarım odaklı düşünme sürecini benimseyenler için de oldukça yararlıdır.

Tasarım-yaratım sürecinde hikayeleri nasıl kullanabileceğinizi merak ediyorsanız blog sayfamızı takip edin. Ama şimdiden önceki yazılarımızı okuyabilirsiniz. 🙂