Avrupa’nın en popüler şirketlerinden Ikea, ürünlerini ve hizmetlerini basitçe satmak yerine, insanların ev eşyalarını nasıl kullandıklarına dair hikaye anlatıcılığı yapıyor. Bu hikayelerden, müşteriler Ikea’dan ayrıldıktan ve hayatlarına devam ettikten uzun süre sonra bile akıllarından çıkmayan duygu ve anlar yaratıyor.

NASIL BAŞLADI?

Ikea, 1943’te İsveç’te ilk mağazasını açtığındandan beri hikaye anlatıcılığı tekniklerini kullanıyor. Başlangıçta ürünün kendisine odaklanan basit hikayelerle başladılar. Ancak zamanla daha karmaşık hikayelere dönüştürdüler. Bu hikayeler, tüketicilerin empati kurabileceği, mizah ve duygusallığı bir araya getiren içerikler olarak karşımıza çıkıyor.

Ikea’nın reklamları her zaman marka değerlerini hikaye anlatma teknikleriyle tüketicilerle paylaşmak üzerine tasarlanmıştır. Tüketicilerin duygusal olarak bağ kurabilmeleri ve ürünleri veya hizmetleri hakkında heyecan duyabilmeleri için her reklamda bunlarla karşılaşıyoruz. Örneğin “What If?” reklamında farklı kesimlerden tüketicilere yer vererek herkese hitap edebildiklerini ifade ediyorlar. Ayrıca herkes için iyi olduklarını gösteriyorlar. Bizlerin rahatlıkla empati kurabileceği bu reklamla akılda kalıcı bir hale gelebiliyorlar.

NASIL DEVAM ETTİ?

Ikea, güçlü öyküler kullanmanın yanı sıra önemli bir yaklaşım da benimser: İnsan kavramını öne çıkaran bir üslup.

Bu tür pazarlamanın arkasındaki ana fikir, tüketicilerin kim olduklarını ve neyi temsil ettiklerini anladıklarında ürün ve hizmetlere duygusal olarak daha bağlı hissetmeleridir. Markanızla ilgili bir hikayeyi gerçek insanların gözünden anlatarak, tüketicilerle samimi bir düzeyde bağlantı kurar ve topluluğunuzun bir parçası olmanın ne demek olduğunu anlamalarına yardımcı olursunuz. 

Yine başka bir reklamda bunu ürünlere verilen kişi isimleri ve kısa hikayeler ile görüyoruz. Mesaj açık: Sizin hayatınıza eşlik ediyoruz.

 

VE ŞİMDİ REKLAMLAR

Güçlü hikayeler yaratmadaki ustalıklarını örnekleri arttırarak görebiliriz. Örneğin ünlü bir reklamlarında, odası için yeni bir masa arayan bir çocuğun hikayesini anlatıyorlar. Çocuk, hoşuna giden bir masa bulur ama çok pahalıdır. Bunu karşılayamayacağından endişe eder ve bu yüzden eve gidip ağlar. Annesi ona daha ucuz bir şey bulacaklarını söyler ama sonra aklına bir fikir gelir. Neden eski masayı satarak elde ettikleri paranın bir kısmını ona kendi yeni masasını almak için kullanmasınlar? Bunu para birimi olarak Ikea’nın ünlü İsveç köftelerini kullanarak yapıyorlar. Bu hikaye, Ikea’nın bu küçük çocuk gibi mali açıdan zorluk çekenler dahil, her şeyi herkes için nasıl uygun fiyatlı hale getirdiğini gösteriyor.

Bir başka örnek olarak “The Lamp” reklam filmini gösterebiliriz. Usta yönetmen Spike Jonze tarafından yönetilen reklam filminin seneler sonra hala o dramatik kurgu ile hatırlanıyor olması, reklam ekibini tekrar harekete geçirmişti. Bir devam filmi çekerek hüzünlü reklam filmini yepyeni bir hikaye ile iç ısıtan, eğlenceli bir hale getirmişlerdi. İşte, akılda kalıcılığın en kritik örneklerinden biri.

Bütün bunlardan çıkarabileceğimiz birkaç sonuç var.

-Ikea’nın üstlendiği hikaye anlatıcılığı özgün ve akılda kalıcı olmalarını sağlıyor.

-Markanın reklam filmleri diğer reklam filmlerinden daha uzun. Yaratma süreci de daha uzun. Ancak Ikea’nın reklamları her zaman bir grup Ikea ürünüyle ilginç şeyler yapan insanlar hakkında olduğundan takip edilmesi kolaydır.

-Deneyimi ön plana çıkarırlar.

-Sadece tüketicilerine değil, potansiyel müşterilerine de içerik üretirler.

-Sıradan sahneler ile gerçeğin peşinde koşarlar.

ÜRÜN DEĞİL, HİKAYE 

Alışveriş yaparken aradığınız tek şey malzeme ve fiyat olmamalı. Alışveriş deneyimi ve size nasıl hissettirdiği de bir o kadar önemlidir. Ikea bunu biliyor ve ev eşyası arıyor olsanız da olmasanız da, alışveriş yapanlar arasında bir topluluk duygusu oluşturmak için bu stratejiyi kullanıyorlar. Bu hikayelerde her şey size hayatınızın değiştiğini ve bunun iyiye gittiğini hissettirmekle ilgili. Bize mükemmel masayı bulma yolculuğunu, yeni ev eşyaları bölümünün ardındaki ilhamı anlatıyorlar. Müşterileriyle duygusal bir bağ kurmaya çalışıyorlar ve iyi hikaye anlatıcılığının yaptığı da tam olarak bu.